Teknoloji
deyince neler geliyor aklımıza? Telefon, internet, kolay iletişim, anında
haberdar olma ve hayatımızı kolaylaştıran her öğe. Teknoloji artık her saniye
bir yeniliği ayağımıza taşıyor. Dünden bugüne her şey büyük bir hızda
değişiyor. Son 10 yıldaki hızlı gelişmelere bakacak olursak bunun ötesinde
nasıl bir değişim olabilir ki dediğimiz anda yeni bir ürün giriyor hayatımıza
ve biz bir anda onsuz yaşayamaz hale geliyoruz, bundan önce nasıl yaşıyormuşuz
diye düşünüyoruz. Hızlı ivme ile değişen teknolojik trendler artık yarınımızı
kestirme olanağımızı da elimizden aldı. Her an her şey olabileceğini bilerek
yaşamayı öğrendik belki de.
Muhakkak,
teknoloji sayesinde hayatlarımız çok kolaylaştı. Yerimizden kalkmadan mobil
olarak yapabileceğimiz işlemlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Her an yeni bir
uygulama, değişen ‘akıllı’ bir sistemle karşılaşabiliyoruz. Bütün dünyanın
gündemine ulaşmamızın yanı sıra, her dakika değişen olaylar silsilesini de
takip etme olanağına sahibiz. Sabah aldığımız gazete öğlene kadar eskiyor.
Online gündem, daha sıcak haberleri sunuyor. Takibi kaçırırsak pek çok hadise
24 saat içinde hükmünü yitiriyor zaten, pek de önemi kalmıyor. Seyahat
edeceğimiz yeri bile karış karış öğrenebiliyoruz o yere daha gitmeden. Birbirimize
çok rahat ulaşabiliyoruz, sevdiklerimiz dünyanın neresinde olursa olsun
yanımızdaymış gibi görüntülü paylaşımlar yapabiliyoruz.
Peki, bu
kolaylıklar neleri götürüyor hayatımızdan? Getirileri kadar götürülerini
düşününce de liste uzayıp gidiyor. Samimiyeti kaybediyoruz, iletişimde sağlanan
aşırı kolaylıklar eskilerin hal hatır sorma adetlerini süpürüp götürüyor. Kısa
mesajlarla iletişimi çabuklaştıracağımıza ilişkilerimizi yozlaştırıyoruz bir
noktada. Sosyal medya ve türlü mecralarda yapılan paylaşımlar hepimizi
birbirimizin hayatında söz hakkı yapıyor resmen. Herkesin her saniyesinden
haberdar durumdayız. Hep birlikte toplanıyoruz ancak telefonlarımızın izin
verdiği ölçüde sohbet edebiliyoruz. Teknoloji hayatlarımızı adeta yönetiyor ve
bir kasırga gibi etkisi altına alıyor.
Bu durumdan
en çok etkilenen de kuşkusuz bu teknoloji dünyasına doğan yeni nesil çocuklar. Teknoloji
hızla gelişmeye başladığında 30’lu yaşlarında hatta 20’lerinde bile olan
kuşaklar teknoloji-birey ilişkisini bir nebze dengede tutabilirken doğduğu anda
ilk kurcaladığı alet bir tablet bilgisayar olan çocuk iletişimin ilk adımlarını
onun içindeki dünyayı keşfederek atıyor. 2000’lerden önce doğan herkes bir
şekilde eski kuşak mensubu. Onların teknolojiyi kabul eden bir yanları olduğu
kadar reddettikleri ve korktukları gelişmeler de oluyor. Ancak yeni doğan
çocuklar radyo, plak ya da kasetlere hiç dokunmadan büyüyorlar. Onların
çağındaki her şey elektronik-ilişkiler bile! Bir yemeğe gittiğimde kalabalık
çocuklu aileler, çocukları ve arkadaşlarıyla yemeğe gelmiş topluluklar
görüyorum. Kalabalıklar hoşuma gidiyor, kültürümüzde var herhalde hep beraber
olma güdüsü. Mutluluğum, her çocuğu elinde kendi ipadi, telefonu ile görünceye
kadar sürüyor. Hiçbiri birbiriyle iletişim kurmuyor. Hepsi de, kendi
dünyalarındaki sanal oyunlarında kahraman olmanın peşinde. Oyundaki sanal
arkadaşları bazen yanlarında oturan diğer çocuk olurken onunla konuşmak yerine
o makinanın içinden iletişim kurmayı tercih ediyorlar.
Düşünmeden edemiyorum; çocukların içindeki
enerjiyi açığa çıkartmadan bu şekilde pasifize olmalarının gelişimlerine nasıl
bir katkısı var? Bu kadar teknolojik oyuncak olmadan önce o çocuklar muhtemelen
etrafta koşuşturup duruyordu. Evet şimdi sessiz, sakin oturuyorlar, rahatsızlık
vermeden, ama sokakta oynayarak büyüyen bir neslin çocuğu olarak sanal oyunlar
ve sanal arkadaşlıkların nasıl tatminler getireceğine dair şüphelerim var.
Aslında
teknolojiye bağlı değiliz, artık birer teknoloji bağımlısıyız. Din, dil,
cinsiyet, yaş ya da ekonomik statüler değişse de sonuç teknolojinin her insanı öyle
ya da böyle onsuz yaşayamaz hale getirdiği. Hep beraberken bile kafalarımız ayrı
noktalarda; takip ettiğimiz fotoğraflarda, oyunda geçeceğimiz bir sonraki
aşamada, gelen maillarda ya da sanal sohbeti sürdürdüğümüz arkadaşımızda. Nasıl
bir dayatılmanın içerisindeyiz de zevk aldığımız her şeyi bir kenara bırakıp
sanal dünyanın zengin sığlığında kaybolduk? Bu kölelik ilişkisi bizi her ay çıkan yeni ürünlerin
takipçisi olmaya zorluyor, sahip olmadığımız noktada eksik hissedebiliyoruz. Boş kaldığımız
her anda telefonun içine dalıyoruz. Bazen belki de teknolojinin hayatlarımıza
bu kadar sızmadığı günler yaşadığımızı düşünerek, o zamanlar daha yakın ve
gerçek ilişkiler içinde olduğumuzu anımsamalıyız. Kim bilir, böylelikle teknolojinin
kolaylıklarından faydalanan ancak onun kölesi olmadan daha samimi ve gerçek ilişkilere sahip olmak isteyen insanlara öncülük etmiş oluruz belki de…
SERRA ORUÇ
YAŞAM KOÇU
(Beste Demirağ'a ithafen)