Monday, August 11, 2014

Bir Arsuz Güncesi




     Geçen yazımda beni kendimden bahsetmeye teşvik eden durumun yaptığım bir yolculuk olduğunu söylemiştim. Seyahat noktam Arsuz idi. Önceleri haritada yerini bile gösteremeyecekken artık en sevdiğim yerler sıralamasında üst sıraları kaptı. Arsuz bence keşfedilmemiş, gizli bir cennet. İnşallah öyle de kalır- cani Türk insanının keşfettiği güzelim yerleri nasıl katlettiği malumunuz. Doğası harika, yemekler sonsuz lezzette ve en güzeli de insanları. Uzun zamandır hissedemediğim bir sıcaklık ve samimiyet yumağının içinde buldum kendimi. Büyük şehirlerde büyük streslere(!) sahibiz ya, farkında olmadan insani değerlerimizi de yitirmeye başlamışız. Trafiğin yarattığı stres ve bir şeylere yetişme kaygısında içtenliği unutmuşuz. Hıza ayak uydurabilme bahanesiyle rastgele ilişkiler kurmaya başlamışız. Hatırı, gönlü olağan bir şekilde es geçer olmuşuz. Fark ettim ki, istemeden de olsa ben de günlük yüzeysel ilişkilerin kuklası olmaya başlamışım. Uzun zamandır böyle bir sıcaklık hissetmediğimi   idrak ettim ve bu samimiyeti hayatımda daha çok yaşatmaya karar verdim. 

     Çok sevdiğim bir arkadaşımın davetlisi olarak gittim Arsuz’a.  Yediğim her şey özel yapım olduğundan yemek beğenme eşiğim oldukça yükseldi. Çok sağ olsun Ali amcam her şeyin en iyisiyle ağırladı bizi. Zaten yemek yeme işini çok severim, yemek benim için bir motivasyon kaynağı- Yaşamak için değil yemek için yaşayanlardanım. Kötü yemek moralimin bozulmasına sebep olabilir. Serra’nın kalbine giden yol midesinden geçer dersem yanlış olmaz J Antakya mutfağı da zevkime zevk kattı, yeni bir lezzet dünyasının kapılarını açtı bana. 


     Orada kısa sürede kurduğum güzel arkadaşlıklar düşünmeme sebep oldu- neden sıradan ilişkilerin bu kadar sevdalısı olduk? Neredeyse yadırgamıyoruz yüzeysel olmayı. Yüzümüzde o sahte gülücük, birbirimizi dinlemeden geçiştirerek adının paylaşım olduğunu zannettiğimiz buluşmalar yaşıyoruz. En güçlü paylaşım artık sosyal medyada diğerlerine sergilediğimiz hayatımız. Sanki bir anda o anı yaşayabilmenin büyüsü kayboldu ve yerine orada olmayanlara göstermek için çırpındığımız fotoğraf kareleri geçti. O kareler ne kadar sahi, o da tartışılır. Kadraja mutlu giren yüzler, flaş patladıktan sonra kimseye göstermediği gerçekliğine, yalnızlıklarına dönüyor aslında. İşte bu tatilde insanların birbirine kıymet göstermesini tekrar hatırladım. Birbirini gerçekten dinleyen ve güzel anlar paylaşan insanlar tanıdım.

     Her seyahat insana bir şeyler katar aslında. Gittiğimiz hiçbir yerden aynı insan olarak dönmeyiz ama çoğunlukla bu ufak değişimleri fark etmeyiz. Arsuz da benim gastronomi dağarcığımı genişletirken yeni insan tanımanın keyfini yeniden hatırlattı. “Nasıl olsa o an beraberiz, sonrası Allah kerim ne gerek var çaba sarf edip bağ kurmaya” mottosunda yaşayan insanlar çoğaldıkça kendimi etrafımdaki insanlara kapatmışım. O yüzeysellik oyununda kendime yer bulamadığım için uzaklaşmışım. Şimdi yeniden farklı yaşamların içinde savrulmanın sevincini yaşıyorum. Yeni hayatlarda surf yapıyorum. Bu farkındalıkla UMARIM yüzeysel ilişkilere fren atabileceğim.

SERRA ORUÇ
YAŞAM KOÇU  

1 comment:

  1. Bende yaklaşık 10 yıldır gidiyorum Arsuz'a .. Gittikçe de gelişiyor. Sessiz sakin , denizi ayrı güzel , yemekleri ayrı , cafeleri ayrı güzel..
    Bende beklerim bloguma :)
    http://yagmur-serhats.blogspot.com.tr/

    ReplyDelete