Monday, July 30, 2012

Tanıdıklığın Yabancılaşması




En yakından tanıdığın, belki kardeşinden daha uzun zaman geçirdiğin kişileri gün geliyor tanıyamadığını hissedebiliyorsun. Sanki karşında bambaşka bir insan duruyor, birbirini anlayamama noktasına geliyorsun. O tanıdığını sandığın kişi sanki bir başkası. Bir an düşünün. Birisiyle tanışıyorsunuz, çok güzel şeyler paylaşıyorsunuz belki aylarca belki yıllarca paylaşımdan ortak bir mutluluk doğurabiliyorsunuz. Öyle bir değişim oluyor ki o güzel paylaşım anları geçmiş zamanda kalıyor ve şu anda aynı duyguları hissedememeye başlıyorsunuz, anılarınıza bile yabancılaşıyorsunuz.

Hayatın bize sundukları doğrultusunda yapılan tercihler gün geliyor zevk aldığımız şeyleri dahi farklılaştırabiliyor. Birlikte zaman geçirdiğimiz kişilerle bile yaptığımız aktiviteler nasıl da farklılaşıyor. Ortak kelimesinin çemberi nasıl da genişliyor, yelpaze çeşitleniyor. Bu çeşitlenmeye ayak uyduramayınca ortak zevklerden, beraberlikten söz edilemez hale geliyor. Yıllar süren arkadaşlıklar son bulabiliyor, mutlu yuvalar yıkılabiliyor. Doğduğumuz yıllarda ortak zevkimiz oyuncak oynamaksa yaş ilerledikçe öncelikler çok farklı yönlerde yerlerini alıyor.

Büyüdükçe hayatlarımız değişiyor. Önceden sokakta, bahçede buluşup oyun oynamaktan keyif alıyorduk, tek derdimiz derslerimizdi. Şimdi etrafımıza baktığımızda kimi kariyerinin derdinde, kimi para kazanmanın, kimi eşinin çocuğunun.  Hayatımızın içinde yer alan kişilerle aynı anda aynı şeyleri yaşamamaya başlıyoruz. Zaten bu aynılık o kadar da mümkün değil. Düşünsenize mümkün olsa ne kadar sıkıcı olurdu. Aynı gün işimizde terfi alsak, en sevdiğimiz arkadaşlarımızla aynı gün evleniyor olsak, aynı gün çocuk sahibi olsak, aynı gün kayıplar yaşasak birbirimizin hayatlarındaki gelişmeleri ne kadar paylaşıyor olabilirdik? Özellikle biz Türkler için sevdiklerimizin özel günlerinde beraber olmak ne kadar önemlidir, muhakkak orada bulunup heyecanı, sevinci, mutluluğu, acıyı paylaşmak istemez miyiz? Aynı anda yaşanılan gelişmelerde paylaşım ne kadar mümkün olabilirdi?

Sosyal hayatlardaki ortak zevkler bizi sevdiklerimizle bir araya getirse de evlere dağılıp özel hayatlarımıza geçtiğimizde önceliklerimiz başkalaşıyor. Hayat da bize bu farklılıklarla yaşamayı öğretmeye çalışıyor aslında. Hayat bize farklılıkları sunmaya çalışsa da biz bir şekilde rahatsızlık duyup aynılaştırmaya çalışıyoruz. Hâlbuki, asıl olan, bu farklılıklardan beslenip etrafımızdaki değişime ayak uydurabilmek. Bütün yaşananlar insan için, ne kadar farkında olursak o kadar beslenebiliriz. Biz üzgünken bir diğeri hayatının en mutlu anlarını yaşıyor olabilir. Ortak zevkler aramak muhakkak ortak noktada buluşabilmek adına. Bununla birlikte ayrıştığımız noktalar kendimizi geliştirmek, hayata baktığımız lensi genişletebilmek için ele geçmez fırsat. Yeni bir objektif takıp hayata baktığımız lensi genişletmenin tam zamanı! 

(Burçin Bilgin'e İthafen)

SERRA ORUÇ
YAŞAM KOÇU

Friday, July 6, 2012

Ne Kadar Özgürsünüz?



Ne kadar özgür yaşıyoruz, aslında etrafımıza bağımlı yaşayan topluluklar mıyız? Verdiğimiz kararların ne kadarı gerçekten kendimize ait? Bize dayatılanlar, yapılması gerekenler ve kendi isteklerimiz üçgeninde dengeyi ne kadar sağlayabiliyoruz?

Dengeyi sağlamak için en önemli adım nelerden vazgeçeceğimize karar vermek. Hayatta sadeliği yakalamak istiyorsak önce nasıl bir hayat istediğimizi bilmemiz gerekir. Ne istediğimizi bulmak muhakkak vazgeçeceklerimizi doğuracaktır. Farkına vardıklarımızdan o veya bu bahaneyle vazgeçmezsek sıkıştığımız noktada yaşamaya devam etmemiz olasıdır. Vazgeçişler özgürlüğü getirecektir. Ne istediğimizi bulduktan sonra yaşayacağımız hayat bence tatminin başlayacağı yerdir.

Hayattan alacağımız tatminler, isteklerimiz ve onların gerçekleşmesi ile ilintilidir. Özgür olmadığımız müddetçe tatmin olmaktan bahsedebileceğimizi zannetmiyorum. Başkalarının arzularına bağlı yaşayarak nasıl hoşnut olduğumuz bir yaşam kurabiliriz? Başkalarının belirlediği çizgilerde ancak kendi hayatımızdaki yardımcı oyunculuk rolünü üstlenebiliriz. Bize bu hayatta düşen başrolü seçmektir, hem de korkusuzca! Ancak o zaman sahipleneceğimiz bir hayata kavuşuruz. Yapmamız gerekenler, yapmak istediklerimiz ve başkalarını hoş tutma üçlemesindeki belirlediğimiz saf hayatımızın akışında can alıcı bir öneme sahiptir.

Tatil programlarının arasına sıkıştığımız şu günlerde durup bir an düşünecek fırsatımız olursa yaşadığımız hayatın ne kadarının bize ait olduğunu anlamanın farkındalık yaratacağına inanarak bu yazıyı yazıyorum. Umuyorum her birimiz kendi hayatlarımız için doğru rolü üstlenmeyi hedef koyabiliriz.

İyi tatiller dilerim.

SERRA ORUÇ
YAŞAM KOÇU