En yakından tanıdığın, belki kardeşinden daha uzun
zaman geçirdiğin kişileri gün geliyor tanıyamadığını hissedebiliyorsun. Sanki karşında
bambaşka bir insan duruyor, birbirini anlayamama noktasına geliyorsun. O tanıdığını
sandığın kişi sanki bir başkası. Bir an
düşünün. Birisiyle tanışıyorsunuz, çok güzel şeyler paylaşıyorsunuz belki
aylarca belki yıllarca paylaşımdan ortak bir mutluluk doğurabiliyorsunuz. Öyle
bir değişim oluyor ki o güzel paylaşım anları geçmiş zamanda kalıyor ve şu anda
aynı duyguları hissedememeye başlıyorsunuz, anılarınıza bile
yabancılaşıyorsunuz.
Hayatın bize sundukları doğrultusunda
yapılan tercihler gün geliyor zevk aldığımız şeyleri dahi farklılaştırabiliyor.
Birlikte zaman geçirdiğimiz kişilerle bile yaptığımız aktiviteler nasıl da farklılaşıyor.
Ortak kelimesinin çemberi nasıl da genişliyor, yelpaze çeşitleniyor. Bu
çeşitlenmeye ayak uyduramayınca ortak zevklerden, beraberlikten söz edilemez
hale geliyor. Yıllar süren arkadaşlıklar son bulabiliyor, mutlu yuvalar
yıkılabiliyor. Doğduğumuz yıllarda ortak zevkimiz oyuncak oynamaksa yaş ilerledikçe
öncelikler çok farklı yönlerde yerlerini alıyor.
Büyüdükçe hayatlarımız değişiyor. Önceden
sokakta, bahçede buluşup oyun oynamaktan keyif alıyorduk, tek derdimiz
derslerimizdi. Şimdi etrafımıza baktığımızda kimi kariyerinin derdinde, kimi
para kazanmanın, kimi eşinin çocuğunun. Hayatımızın içinde yer alan kişilerle aynı
anda aynı şeyleri yaşamamaya başlıyoruz. Zaten bu aynılık o kadar da mümkün değil.
Düşünsenize mümkün olsa ne kadar sıkıcı olurdu. Aynı gün işimizde terfi alsak,
en sevdiğimiz arkadaşlarımızla aynı gün evleniyor olsak, aynı gün çocuk sahibi
olsak, aynı gün kayıplar yaşasak birbirimizin hayatlarındaki gelişmeleri ne
kadar paylaşıyor olabilirdik? Özellikle biz Türkler için sevdiklerimizin özel günlerinde
beraber olmak ne kadar önemlidir, muhakkak orada bulunup heyecanı, sevinci, mutluluğu,
acıyı paylaşmak istemez miyiz? Aynı anda yaşanılan gelişmelerde paylaşım
ne kadar mümkün olabilirdi?
Sosyal hayatlardaki ortak zevkler bizi
sevdiklerimizle bir araya getirse de evlere dağılıp özel hayatlarımıza geçtiğimizde
önceliklerimiz başkalaşıyor. Hayat da bize bu farklılıklarla yaşamayı öğretmeye
çalışıyor aslında. Hayat bize farklılıkları sunmaya çalışsa da biz bir şekilde
rahatsızlık duyup aynılaştırmaya çalışıyoruz. Hâlbuki, asıl olan, bu farklılıklardan
beslenip etrafımızdaki değişime ayak uydurabilmek. Bütün yaşananlar insan için,
ne kadar farkında olursak o kadar beslenebiliriz. Biz üzgünken bir diğeri
hayatının en mutlu anlarını yaşıyor olabilir. Ortak zevkler aramak muhakkak
ortak noktada buluşabilmek adına. Bununla birlikte ayrıştığımız noktalar
kendimizi geliştirmek, hayata baktığımız lensi genişletebilmek için ele geçmez
fırsat. Yeni bir objektif takıp hayata baktığımız lensi genişletmenin tam
zamanı!
(Burçin Bilgin'e İthafen)
SERRA ORUÇ
YAŞAM KOÇU