Biraz da kendimden bahsetme
zamanı galiba! Belki de geç bile kaldım bunu yapmak için. Hep kendi
gözlemlerimi, kendi hayatımdaki tecrübelerimle harmanlayarak yazdım fakat bir
nevi kendimi gizlediğimi fark ettim. Esinlendiğim hikayelerden hayata dair
çıkarımlarımı paylaştım ama kim olduğumu, ne yaptığımı hiç söylemedim.
Beni düşünürken kendimi en iyi
tanımlayan sözcüğü bulmada zorlandım, insanoğlunun ruh hali karmaşıktır
karakterini birkaç kelimeye sığdırmak olası değildir. Bugün böyledir, yarın
öyle. Durumlar, koşullar, etrafındaki insanlar davranışlarımızı bir hayli
etkileyebilir. Her halimi göz önünde bulundurarak kendime en yakın bulduğum
kelime ‘harmonik’. Kendimi etrafımla hep uyum içinde hissederim. Ondandır farklı
insanları, yaşamlarını, deneyimlerini merak etmem. Konuşmayı ve paylaşmayı çok
severim en çok da dinlemeyi. İnsanlar dinlemeyi bilmezler, dinliyormuş gibi
yaparlar- ikisinin arasındaki farkı görmek için büyütece ihtiyaç yoktur
aslında. Fakat “–mış” gibi yaşanan hayatların içinde o farkın aslında hiçbir
öneminin kalmadığını üzülerek fark ediyorum. Belki de daha çok, geçmiş
yüzyıllara aitim bu düşünce şekliyle, anlık yaşama trendine uymuyorum. Bende
anımı yaşamaya çalışıyorum fakat kendimi önemsizleştirmemeye çalışarak. Anı yaşamak,
anlık yaşamak değil bana göre- Şimdinin keyfine yarının bilinciyle varmak. Anı yaşamayı
da en iyi dedemden öğrendim. Her zaman der ki “dükkanın kapısını kilitleyip çıktıktan
sonra orada olanı bırakacaksın, eve taşımayacaksın.”
Benim dedem halıcı- 1950’lerde
açtığı dükkanında evinden daha çok vakit geçiriyor. Belki de artık orası evi,
yalnızca uyumak için terk edebildiği evi. Esnaflık kültürü apayrı bir şeydir,
plazadan kafasını çıkartmayanlar anlayamaz. Esnaflıkta hala insan ilişkileri
ölmemiştir belki de bulunduğum ortam gereği insanlarla iletişime bu kadar merak
sardım. Çünkü bizim mağaza tiyatro sahnesi gibidir, her giren müşteriyle yeni
bir perde açılır. Yeri gelir dertlerine ortak olursun, yeri gelir akıl almaz
taleplerle seni çileden çıkartırlar. Ama her insandan bir şey öğrenirsin, seni
zenginleştirir. Dedem de bu renkli tiyatronun, kusursuz yönetmeni edasıyla
bütün gün koltuğunda geleni gideni idare eder. İnsanların gönlünü kırmadan
ticaret yapabilmenin değerini onda gördüm, her şeyin para olmadığını ve yeri
geldiğinden kendinden feragat edebileceğini. Çıkarlarla örülü dünyamızda halen
birilerini mutlu edebilmek ne kadar da kıymetli- tabii değerini anlayabilene.
Kendimden bir parça blog’uma
ekleme fikri yaptığım bir seyahat sonrası ortaya çıktı. Gittiğim yerde insan
ilişkileri o kadar hoşuma gitti ki paylaşma ihtiyacı hissettim. O da bir
sonraki yazımın konusu olacak. Belki de bu yeni yaklaşım farklı kapılar aralar
hayatımda. Her şeyin bir sebebi olduğuna inanırım, dilerim bu da güzel bir
sonuç doğurur…
SERRA ORUÇ
YAŞAM KOÇU