Thursday, May 22, 2014

Geç Kalmış Bir Önsöz

Biraz da kendimden bahsetme zamanı galiba! Belki de geç bile kaldım bunu yapmak için. Hep kendi gözlemlerimi, kendi hayatımdaki tecrübelerimle harmanlayarak yazdım fakat bir nevi kendimi gizlediğimi fark ettim. Esinlendiğim hikayelerden hayata dair çıkarımlarımı paylaştım ama kim olduğumu, ne yaptığımı hiç söylemedim.

Beni düşünürken kendimi en iyi tanımlayan sözcüğü bulmada zorlandım, insanoğlunun ruh hali karmaşıktır karakterini birkaç kelimeye sığdırmak olası değildir. Bugün böyledir, yarın öyle. Durumlar, koşullar, etrafındaki insanlar davranışlarımızı bir hayli etkileyebilir. Her halimi göz önünde bulundurarak kendime en yakın bulduğum kelime ‘harmonik’. Kendimi etrafımla hep uyum içinde hissederim. Ondandır farklı insanları, yaşamlarını, deneyimlerini merak etmem. Konuşmayı ve paylaşmayı çok severim en çok da dinlemeyi. İnsanlar dinlemeyi bilmezler, dinliyormuş gibi yaparlar- ikisinin arasındaki farkı görmek için büyütece ihtiyaç yoktur aslında. Fakat “–mış” gibi yaşanan hayatların içinde o farkın aslında hiçbir öneminin kalmadığını üzülerek fark ediyorum. Belki de daha çok, geçmiş yüzyıllara aitim bu düşünce şekliyle, anlık yaşama trendine uymuyorum. Bende anımı yaşamaya çalışıyorum fakat kendimi önemsizleştirmemeye çalışarak. Anı yaşamak, anlık yaşamak değil bana göre- Şimdinin keyfine yarının bilinciyle varmak. Anı yaşamayı da en iyi dedemden öğrendim. Her zaman der ki “dükkanın kapısını kilitleyip çıktıktan sonra orada olanı bırakacaksın, eve taşımayacaksın.”   

Benim dedem halıcı- 1950’lerde açtığı dükkanında evinden daha çok vakit geçiriyor. Belki de artık orası evi, yalnızca uyumak için terk edebildiği evi. Esnaflık kültürü apayrı bir şeydir, plazadan kafasını çıkartmayanlar anlayamaz. Esnaflıkta hala insan ilişkileri ölmemiştir belki de bulunduğum ortam gereği insanlarla iletişime bu kadar merak sardım. Çünkü bizim mağaza tiyatro sahnesi gibidir, her giren müşteriyle yeni bir perde açılır. Yeri gelir dertlerine ortak olursun, yeri gelir akıl almaz taleplerle seni çileden çıkartırlar. Ama her insandan bir şey öğrenirsin, seni zenginleştirir. Dedem de bu renkli tiyatronun, kusursuz yönetmeni edasıyla bütün gün koltuğunda geleni gideni idare eder. İnsanların gönlünü kırmadan ticaret yapabilmenin değerini onda gördüm, her şeyin para olmadığını ve yeri geldiğinden kendinden feragat edebileceğini. Çıkarlarla örülü dünyamızda halen birilerini mutlu edebilmek ne kadar da kıymetli- tabii değerini anlayabilene.


Kendimden bir parça blog’uma ekleme fikri yaptığım bir seyahat sonrası ortaya çıktı. Gittiğim yerde insan ilişkileri o kadar hoşuma gitti ki paylaşma ihtiyacı hissettim. O da bir sonraki yazımın konusu olacak. Belki de bu yeni yaklaşım farklı kapılar aralar hayatımda. Her şeyin bir sebebi olduğuna inanırım, dilerim bu da güzel bir sonuç doğurur…

SERRA ORUÇ
YAŞAM KOÇU