Ne
kadar da seviyorum uzun araları.. Hep bi bahaneler bulmuşum kendime. Günlerin
içinde yoğrulup gitmişim. Yazmaktan kaçmışım. Kafamda mükemmeli belirlemişim, o çıtaya ulaşamadım diye yazmaktan geri durmuşum.
Yazmak
için hep düşündüğüm taslak halinde olan konular vardı. Onları düzgünce
bitiremedim ya, kendimi de yazmamışım. İlla iyi mi olmak zorunda? Sahi iyi ne
ki? İyi, kötü, mükemmel zaten hep kişilere göre değişmiyor mu? Çok iyi olmaya
çalışırken iyiyi de kaçırmıyor muyuz bir yerde?
Gün
içinde bulunduğum diyalogları paylaşsam yetmez miydi? Neden yetinememişim ki? Birkaç
paragraftan öte birkaç satır paylaşamaz mıydım yani? Mükemmeli aramak da bir
nevi sahtecilik değil mi zaten?
Bir
şeyi iyi yapma arzusu ile samimiyeti de bir yerde kaybedebiliyoruz. Çünkü mükemmel
yok her şeyin bir kusuru var. Ben gözlemlerimi birkaç paragraf,çok önemli cümle
kalıplarına sığdırmaya çalışırken kendimden uzaklaşmışım ben bile farkında olmadan.
Halbuki gözlemlerimi, hislerimi kusurlarıyla kabul edebilseydim içimde sıkışıp
kalmış kelimeleri bu kadar biriktirmek zorunda kalmayacaktım. Onlar da
özgürleşecekti gitmek istediği yere doğru.
Son
zamanlarda içimdeki kelimeleri de duygular gibi hapseder olmuşum. Söylemek istediklerime
tıpa takmış, göstermek istediklerimi yorgan altı yapmışım. Neden kendimi bu
kadar küçültüyorum ki içimde sıkıştırıyorum? Dışarı bir çıkarsam bende
büyüyeceğim. Bugünden edindiğim: kendin ol, önce kendini düşün. Kendinden öne
koydukların yüzünden kendi benliğinden olma, seni çiğneyip geçerler.
SERRA ORUÇ